Reklam yaratıcısı dostlarım. Toplanın, biraz “show, don’t tell” konuşalım.
Orda burda duymuşsunuzdur kesin. Ya da belki direktörünüz yazdığınız senaryoya yorum yaparken söylemiştir.
“Show, don’t tell”, bir anlatım tekniği. Bir yazma üslubu.
“Anlatma, göster” ya da “tarif et, açıklama” olarak Türkçeye çevirebiliriz.
Neyin ne olduğunu bir kesinlik içerecek biçimde bildirmeden, hükümlere varmadan; okuyanın ya da izleyenin duyularına hitap ederek, olan biteni onların yorumlamalarına da yer bırakacak biçimde tasvir etmeye deniyor.
Hadi hemen bir örnek. Aynı durumu önce “anlatarak”, ardından “anlatma, göster” hadisesini dikkate alarak yazalım.
1 – “Doğum yapmakta olan eşini hastane koridorunda iki saattir bekleyen adam, baba olmanın zorluklarının daha doğum öncesinden yaşanmaya başladığını düşündü.”
2 – “Sigara üstüne sigara içmekten midesi bulanmıştı. İki yanındaki sandalyede genç bir adam horlayarak uyuyordu. Gözünü doğumhanenin kapısından bir anlığına ayırıp saatini kontrol etti. Tekrar kapıya baktı. Hâlâ kapalıydı. Sesli biçimde iç çekti. Tam iki saattir baba olmayı bekliyordu.”
Gördüğünüz gibi, ilki çok düz bir anlatımla ilerliyor. Yazar her şeyi size bir haber spikeri gibi aktarıyor.
İkincisiyse duyguları detaylıca betimliyor. Adeta sizi odanın içine taşıyor. İşte “show, don’t tell” bu.
Anton Çehov, Ernest Hemingway ve çağdaşlardan Chuck Palahniuk bu üslubun bayrak taşıyanlarından.
“Ama biz reklam senaryosu yazıyoruz. Romancı değiliz ki. Reklam yazarken “show, don’t tell” ne işimize yarayacak?”
Belki Çehov değilsiniz, ama reklamcılığın Çehov’u olabilirsiniz…
“Show don’t tell” düsturuyla yazılmış bir reklam senaryosu:
– okurun duygularını stimüle eder.
– okur kafasında bazı şeyleri kendi tamamlayacağı için dopamin salgılanımı artar, yani kendini çok daha fazla tatmin olmuş hisseder.
– belki biraz uzun yazmanıza sebep olur ama çok daha belirgin betimlemeler yapacağınız için, kafanızdaki materyalin dramasını (komedi, trajedi) şaşırtırıcı derecede köpürtür.
– belirgin betimlemeler, çok daha “storyboardlaştırmaya hazır” bir senaryo ortaya çıkarır. aklınızdaki bulutları dağıtır, süreci kolaylaştırır.
Yani en basitinden, senaryolarınızda şurdan:
“Başrolümüzü ürünü yerken görürüz. Çok mutludur. Packshot’a düşeriz.”
şuraya ulaşmak hedefiniz olmalı:
“Başrolümüz yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ürünün paketini açar. İlk ısırığını alır. Keyiften gözlerini kapamıştır. Ürünümüzü iştahlı biçimde yiyişini izlerken packshot’a düşeriz.”
Tavsiyem: İlk draftınızı hızlıca, gönlünüze göre yazın. Editlerken bilinçli ve kararında biçimde “show, don’t tell”i devreye alırsınız.
P.S. Her şeyi her zaman bu üslupla yazın DEMİYORUM. Onlarca farklı yazım, anlatım tekniği var. Zamanla diğerlerine de birlikte değinmek dileğiyle. 😎